10 Şubat 2008 Pazar

Hadrianus'un Anıları'nın ardından

Marguerite Yourcenar'ın "Hadrianus'un Anıları" adlı kitabından daha önce söz etmiş, ilk izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım. Hadrianus'un yaşadığı dönemin karışıklığı ve hareketliliğine inat, dingin ruh hali ve Yourcenar'ın (ve tabii Nili Bilkur'un güzel çevirisinin) temiz dili, kitabı bir solukta okuttu, tüm meraklılarına tavsiye ediyor ve ilgimi çeken kimi bölümleri sizlerle paylaşıyorum.

Hadrianus'un Marcus'a (Aurelius) yazdığı notlar olarak görünüyor kitap, anılarını, düşüncelerini, "Hadrianusca yaşamayı" anlatıyor imparator. Satırlarda kendini övme kaygısına, yüceltme duygusuna rastlamıyor okuyucu, bir imparatordan çok, kaderin ya da bir dizi tesadüfün bir tahta oturttuğu, yerinin her an sallantıda olduğunu, her an tahtından olabileceğini farkında olan, bir imparator olarak korkuyla anılmaktansa "sonuna kadar insanca sevilmiş" biri olarak ölmek isteyen bir Romalı'nın hayatı bu.

İnsanca sevilmek kadar, insanca sevmek de isteyen Hadrianus'un şiiri keşfedişini anlattığı satırlar, aslında karakterinin ana hatlarını, ilk ipuçlarını da veriyor. "Şiir beni başkalaştırdı" diyor Hadrianus, "sonraki yıllarda Ennius'un ırkımızın kutsal başlangıcına yakın sertliğini, Lucretius'un acı mantığını yeğledim; Homeros'un soylu rahatlığındansa, Hesiodos'un gösterişsiz cimriliğini sevdim. En karmaşık ve en anlaşılmaz ozanlardan daha çok hoşlandım; beni düşünmeye zorladılar; bana yepyeni yollar açan ya da yitirdiğim izleri bulmama yardım eden en yeni ve en eskileri araştırdım." İleriki satırlarda, kendisinin de ozanlığa özenip Catullus'a öykünen aşk şiirleri yazdığını, bir yerlerde kilitli bir iki cilt aşk dizeleri olduğunu söyler Hadrianus, gösterişsizliği burada da kendini göstermekte, ürünlerinin değerli ya da değersiz oluşu artık onu ilgilendirmiyor. Yazdığı her satırı -yazmak da dememeli, çiziktirmek belki de- tanrı kelamı gibi gören acemi ruhlara güzel bir ders bu bence.

Filolojiyle uğraştığımdan olsa gerek, Hadrianus'un Yunanca'yı, Latince'yi, Aramca'yı nasıl anladığı ve anlattığını merak eder dururdum. Yourcenar şöyle dedirtmiş Hadrianus'a Yunanca hakkında: "Her sözcüğünün gerçekle, değişken ya da dolaysız teması anlatabilecek zenginliği, yumuşak, kusursuz bir beden kadar esnekliği olan bu dili çok sevdim; insanoğlunun söylemiş olduğu her şey en iyi Yunanca'da söylenmiştir." Başka dillerin varlığını da farkındadır Hadrianus, ancak onlar ya dondurulmuş ya da henüz doğmamıştır. Mısırlıların dilinde sözcük yoktur, olsa olsa işaret denebilir onlara, Yahudiler ise bir tanrıdır tutturmuş, insanı yok sayan mezhepçilere ait bir dili kullanmaktaydılar. Keltlerin dilinden aklında kalan şarkılardı, Latince ise konuşulacak yazılacak bir dilden çok, "yönetilecek" dildi. Ölümünden sonra, kabrinin duvarlarındaki yazıtı Latince olacaktır Hadrianus'un, ancak o yaşamı boyunca Yunanca düşünmüş ve yaşamış olacaktır.

Hadrianus'un felsefesini birkaç kelimeyle özetlemek, yazara da çalışmasına da haksızlık olur, ancak peşine düştüğü şey açıktır: Soyut seçimler ya da reddetmelerdense, gizli bir uyum, yumuşak bir yanıt. Yaşam Hadrianus için eğitebildiği kadar eğittikten sonra hareketlerine boyun eğdiği bir attan farksızdır. Dinlenmesini bilmeyen bir insan yaşamasını da bilmemiştir, ik eylemin de yapılacağı bir eşzamanlılık fikrine tüm hayatına yaymıştır. Caesar gibi birden çok metni birden yazdırmayı, okumayı sürdürürken konuşmayı öğrenmiştir, fiziksel yorgunluğu aklından çıkarmış, en ağır işi bile ona tümüyle kendini vermeden, bir adım geriden bakarak kusursuz yapmayı becermiştir.

Hadrianus nasıl tüm Roma'ya hükmettiyse, onun hayatına da yalınlık kavramı ve gerçeklik hükmetmiş, daha doğrusu o bu kavramların onu yönetmesine izin vermiştir. Kendi kendine kalan süssüz insandır istediği, aynaya yansıyan ilk kırışıklığı görmek istemekte, ilk doğan çocuğun ölümünün karşısında kalakalan insan yaratığıyla karşı karşıya gelmeyi arzulamaktadır.

Hadrianus döneminin tüm siyasi olayları da yer alıyor kitapta, bu olaylar karşısında takındığı tutumlar, insanlık halleri, çevresindekiler, senatodaki düşmanları, sevdikleri, sevgilileri. İki yüz elli sayfaya sığdırılmış bir hayattan bende kalanlar bunlar, her okuyucu kendisi için birşeyler bulacaktır mutlaka. Adam Yayınları'ndan çıkan Hadrianus'un Anıları'nı Türkçe'ye kazandıran Nili Bilkur'un özenli çevirisi de daha önce belirttiğim gibi, övgüye değer.

Hiç yorum yok: