Bu dönem ders yükümü ortadan kaldırmak için 16 kredi değerinde ders alıyorum.
Doç. Dr. Tansu Açık'ın iki dersi. (4 kredi)
Prof. Dr. Candan Şentuna'yla Lukianos'un Hermotimos Diyaloğu'na devam ediyoruz. (2 kredi)
Doç. Dr. Fafo Telatar'la Latince çeviri dersi. Cicero ve Aulus Gellius'da "fatum" kavramı üzerinde duracak, De Divinatione adlı eserden çeviriler yapacağız. (2 kredi)
İlahiyat Fakültesi'nden alacağım dersler:
Prof. Dr. Baki Adam'ın Dinler Tarihi Metodolojisi (2), Kutsal Metinler (2) ve Yahudiliğe Giriş (2) adlı derslerini alıyorum.
Prof. Dr. Mehmet Katar'ın Hıristiyanlığa Giriş (2) adlı dersini alıyorum.
15 Şubat 2008 Cuma
II. dönem başlarken: Ders izleğimiz

Josephus'un Contra Apionem adlı eserinin çeviri ve açımlamasına devam ediyoruz.
Bununla beraber yine Josephus'un kendi kaleminden yazdığı öz yaşam hikayesi (Iosepou Bios) bağlamında biyografi, otobiyografi dolaylı olarak da hatıra ve savunma edebi türlerinin Yunan yazınındaki doğuş ve gelişimini incelemeye giriştim, ara tatilde bir iskelet oluşturdum, derslerimizde konunun detaylarına inecek, başvuru kaynakları ve yaptığımız çevirilerle bir yazın tarzını enine boyuna tanıyacağız. İlk olarak şöyle bir okuma planı belirledi Tansu Hoca:
Asiye Hatun'un Rüya Defteri adlı kitabın Cemal Kafadar tarafından yazılan önsözünü okuyacağım.
Babur'un Hatıratı (Baburname) adlı çalışmayı inceleyeceğim.
Platon'un 7. mektubu.
Jean Pierre Vernant'ın "Kent Devlette Birey" adlı makalesi, Doğu Batı Dergisi'nin 5. sayısında yayımlanmıştı. Bu makaleyi de okuyacak ve üzerinde konuşacağız.
Çalıştığım bir diğer konu da Josephus'da özgür irade ve kader kavramı. Yalnız Josephus'da değil aynı zamanda Stoacılık'da da bu kavramlar nasıl anlaşılmış ve aktarılmış, Yahudi inanışında kaderin ve özgür iradenin yeri, Moirae ve Parcae'ın Yunan ve Roma söylencelerindeki yeri de yer alacak bu çalışmada. Josephus'un bahsettiği üç Yahudi mezhebini birbirinden ayıran en temel söylem farkı, kader ve özgür iradeyle ilgili olan kısımlar, Josephus nasıl anlatmış bu farkı, üç mezhebi nasıl tanıtmış Yunan ve Romalı okuyucuya, tüm bu konuları enine boyuna incelemeye girişiyoruz. Bu bağlamda Tansu Hoca'nın ilk görüşmemizde not ettirdiği kaynaklar şöyle:
Momigliano'nun "The Development of Greek Biography" adlı çalışması. JSTOR'dan edinebilirim bunu.
Gerhard Kittel'in "Theological Dictionary of the New Testament"ı.
Hastings ve Routledge Felsefe Ansiklopedisi baştan beri kullandığımız iki başvuru kaynağıydı. Bu çalışma için "fate" "nexus" ve "free will" kavramlarının özlü tanımlarını yine bu kaynaklardan okuyacağım.
Yine verimli, yüksek tempolu, bilgi dolu bir döneme başlıyoruz belli ki. Hepimize iyi çalışmalar!
12 Şubat 2008 Salı
DOHAYKO - Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği
http://dohayko.org/index.php?option=com_frontpage&Itemid=1 adresinden ulaşabileceğiniz site çok geniş bir içeriğe sahip, derneğin birçok şehirde şube ve temsilcilikleri var. Hayvan dostlarının ilgisini çekecek etkinlik ve haberler sürekli güncelleniyor. Hukuk ve mevzuatta hayvan hakları yine siteden okunabiliyor. Makaleler - yazılar bölümünde farklı konularda yazarların görüşleri yer alıyor.
100. yıl hayvan barınağından sahiplendikleri biricik kedileri "Bebek"le mutlu mesut yaşayan Bilkent Üniversitesi doktora öğrencisi Tayfun Küçükyılmaz bir resim gönderdi, sizlerle paylaşıyor ve hep birlikte mutlu bir hayat diliyorum onlara.
10 Şubat 2008 Pazar
Louis-Andre Dorion, Sokrates
Dost Kitabevi Yayınları, Kültür Kitaplığı başlığıyla, çeşitli konularda bir dizi kitap yayınlıyor bir süredir. Varlık Yayınevi'nin cep kitaplarını hatırlarsınız, bugün hala sahafların en gözde kitaplarıdır herhalde, boyutlarıyla o kitaplara benzettim ilk gördüğümde. Seriyle tanışma kitabı olarak Sokrates'i seçtim, 117 sayfalık bu mini kitap Sokrates hakkında temel bilgileri vermenin ötesine geçip, bütün bütün bir Sokrates çalışması olarak kütüphaneme girdi.
Cicero, Tanrıların Doğası Üzerine adlı eserinin bir yerinde Sokrates'ten "filozofların babası" olarak söz eder. Oysa, bir başka köklü geleneğe göre ilk filozof, Sokrates'ten bir asırdan daha önce yaşamış Miletoslu Thales'tir. Fakat Thales'e ilk filozof, Sokrates'e de filozofların babası sıfatlarının farklı içerikler nedeniyle yakıştırılmış olduğuna bakarsak, iki gelenek arasındaki çelişkinin ancak görünüşte olduğunu anlarız. Antikçağ insanlarına göre Thales'in ilk filozof olarak kabul edilmesi, doğal olguları tanrılar gibi doğaüstü güçlerle değil de, maddi nedenlere bağlayarak açıklamaya çalışmasından ve bu tür araştırmalara öncülük etmesinden kaynaklanırken, Sokrates'in filozofların babası oluşu doğa araştırmalarını bir yana bırakıp, felsefi düşünce üzerine yoğunlaşarak, sürekli "insani işlerle ve insanlar arasındaki olaylarla" uğraşmasındandır.
Giriş bu özlü bilgiyle yapılıyor, ardından Sokrates'in yaşamı ve ölümü geliyor. Tarihlere ve detaylara boğulmadan özlü bir yaşam hikayesinin ardından, kaynaklar meselesi ve "Sokratik Sorun"a geçiliyor. Ardında yazılı hiçbir şey bırakmayan Sokrates'i tanımak için kullanılan kaynaklar ve doğrulukları ve güvenirlikleri üzerine düşünceler özetleniyor bu bölümde de. Aristophanes'in, Platon'un, Ksenephon'un ve Aristoteles'in Sokrates'i bölümleriyle farklı Sokrates bilgi ve aktarımları anlatılıyor ve sonuç kısmıyla kitap tamamlanıyor.
Dört ana tanığın çizdiği Sokrates portreleri, filozofa duyulan merakın yalnızca eskiçağ özgü bir durum olduğu yanılgısına yol açmamalı diyor yazar, kendi deyimiyle her dönemde bir Sokrates bolluğuyla karşılaşılmakta. Montaigne, Hegel, Kierkegaard ve Nietzche gibi filozofların Sokrates figürüyle bir diyaloğa girişmeleri, Sokrates'in modern felsefe için ne kadar önemli bir esin kaynağı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu önemli filozofu tanımak, farklı portleri arasında bir karşılaştırma yapmak için Louis-Andre Dorion'un Sokrates'ini bir el kitabı olarak edinebilirsiniz.
Hadrianus'un Anıları'nın ardından
Marguerite Yourcenar'ın "Hadrianus'un Anıları" adlı kitabından daha önce söz etmiş, ilk izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım. Hadrianus'un yaşadığı dönemin karışıklığı ve hareketliliğine inat, dingin ruh hali ve Yourcenar'ın (ve tabii Nili Bilkur'un güzel çevirisinin) temiz dili, kitabı bir solukta okuttu, tüm meraklılarına tavsiye ediyor ve ilgimi çeken kimi bölümleri sizlerle paylaşıyorum.
Hadrianus'un Marcus'a (Aurelius) yazdığı notlar olarak görünüyor kitap, anılarını, düşüncelerini, "Hadrianusca yaşamayı" anlatıyor imparator. Satırlarda kendini övme kaygısına, yüceltme duygusuna rastlamıyor okuyucu, bir imparatordan çok, kaderin ya da bir dizi tesadüfün bir tahta oturttuğu, yerinin her an sallantıda olduğunu, her an tahtından olabileceğini farkında olan, bir imparator olarak korkuyla anılmaktansa "sonuna kadar insanca sevilmiş" biri olarak ölmek isteyen bir Romalı'nın hayatı bu.
İnsanca sevilmek kadar, insanca sevmek de isteyen Hadrianus'un şiiri keşfedişini anlattığı satırlar, aslında karakterinin ana hatlarını, ilk ipuçlarını da veriyor. "Şiir beni başkalaştırdı" diyor Hadrianus, "sonraki yıllarda Ennius'un ırkımızın kutsal başlangıcına yakın sertliğini, Lucretius'un acı mantığını yeğledim; Homeros'un soylu rahatlığındansa, Hesiodos'un gösterişsiz cimriliğini sevdim. En karmaşık ve en anlaşılmaz ozanlardan daha çok hoşlandım; beni düşünmeye zorladılar; bana yepyeni yollar açan ya da yitirdiğim izleri bulmama yardım eden en yeni ve en eskileri araştırdım." İleriki satırlarda, kendisinin de ozanlığa özenip Catullus'a öykünen aşk şiirleri yazdığını, bir yerlerde kilitli bir iki cilt aşk dizeleri olduğunu söyler Hadrianus, gösterişsizliği burada da kendini göstermekte, ürünlerinin değerli ya da değersiz oluşu artık onu ilgilendirmiyor. Yazdığı her satırı -yazmak da dememeli, çiziktirmek belki de- tanrı kelamı gibi gören acemi ruhlara güzel bir ders bu bence.
Filolojiyle uğraştığımdan olsa gerek, Hadrianus'un Yunanca'yı, Latince'yi, Aramca'yı nasıl anladığı ve anlattığını merak eder dururdum. Yourcenar şöyle dedirtmiş Hadrianus'a Yunanca hakkında: "Her sözcüğünün gerçekle, değişken ya da dolaysız teması anlatabilecek zenginliği, yumuşak, kusursuz bir beden kadar esnekliği olan bu dili çok sevdim; insanoğlunun söylemiş olduğu her şey en iyi Yunanca'da söylenmiştir." Başka dillerin varlığını da farkındadır Hadrianus, ancak onlar ya dondurulmuş ya da henüz doğmamıştır. Mısırlıların dilinde sözcük yoktur, olsa olsa işaret denebilir onlara, Yahudiler ise bir tanrıdır tutturmuş, insanı yok sayan mezhepçilere ait bir dili kullanmaktaydılar. Keltlerin dilinden aklında kalan şarkılardı, Latince ise konuşulacak yazılacak bir dilden çok, "yönetilecek" dildi. Ölümünden sonra, kabrinin duvarlarındaki yazıtı Latince olacaktır Hadrianus'un, ancak o yaşamı boyunca Yunanca düşünmüş ve yaşamış olacaktır.
Hadrianus'un felsefesini birkaç kelimeyle özetlemek, yazara da çalışmasına da haksızlık olur, ancak peşine düştüğü şey açıktır: Soyut seçimler ya da reddetmelerdense, gizli bir uyum, yumuşak bir yanıt. Yaşam Hadrianus için eğitebildiği kadar eğittikten sonra hareketlerine boyun eğdiği bir attan farksızdır. Dinlenmesini bilmeyen bir insan yaşamasını da bilmemiştir, ik eylemin de yapılacağı bir eşzamanlılık fikrine tüm hayatına yaymıştır. Caesar gibi birden çok metni birden yazdırmayı, okumayı sürdürürken konuşmayı öğrenmiştir, fiziksel yorgunluğu aklından çıkarmış, en ağır işi bile ona tümüyle kendini vermeden, bir adım geriden bakarak kusursuz yapmayı becermiştir.
Hadrianus nasıl tüm Roma'ya hükmettiyse, onun hayatına da yalınlık kavramı ve gerçeklik hükmetmiş, daha doğrusu o bu kavramların onu yönetmesine izin vermiştir. Kendi kendine kalan süssüz insandır istediği, aynaya yansıyan ilk kırışıklığı görmek istemekte, ilk doğan çocuğun ölümünün karşısında kalakalan insan yaratığıyla karşı karşıya gelmeyi arzulamaktadır.
Hadrianus döneminin tüm siyasi olayları da yer alıyor kitapta, bu olaylar karşısında takındığı tutumlar, insanlık halleri, çevresindekiler, senatodaki düşmanları, sevdikleri, sevgilileri. İki yüz elli sayfaya sığdırılmış bir hayattan bende kalanlar bunlar, her okuyucu kendisi için birşeyler bulacaktır mutlaka. Adam Yayınları'ndan çıkan Hadrianus'un Anıları'nı Türkçe'ye kazandıran Nili Bilkur'un özenli çevirisi de daha önce belirttiğim gibi, övgüye değer.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)