15 Aralık 2007 Cumartesi

Yourcenar'ın Hadrianus'un Anıları üzerine ilk izlenimler

Okumalar takvimimizde öne aldığımız Yourcenar'ın Hadrianus'un Anıları adlı kitabını okumaya başladım, elimden bırakamadığımı söylemeliyim.

Marguerite Yourcenar 1904 Belçika, Brüksel doğumlu. Ünlü Fransız Akademisi'nin tek kadın üyesi. Kavafis'ten Henry James'e, Virginia Woolf'dan "Negro Sprituals"a kadar birçok çevirileriyle tanınıyor, yalnızca romancı değil aynı zamanda şair ve eleştirmen. Yirmi kadar yapıtı var.

Kitaba başlamadan hemen arka sayfalarda yer alan "Hadrianus'un Anıları'nın yazılması üzerine düşünceler" başlıklı yaklaşık 20 sayfalık izleğini okudum Yourcenar'ın, bu büyüleyici kitabın ortaya çıkış hikayesi de en az kendisi kadar güzel. Olimpos Dağları'ndan okuyucuya seslenen, hatta fısıldayan, bunca yazardan sonra, Yourcenar'ın beni çalışma odasına kabul etmesi ve dağınık masasını, üzerindeki notlarını göstermesi iyi geldi doğrusu.

Yazarı bu eseri yazmaya iten sebeplerden biri de zamanında okuduğu şu sözler olmuş: "Tarihte, İsa'nın henüz ortaya çıkmadığı, tanrıların varlıklarının sona erdiği, Cicero'yla Marcus Aurelius dönemleri arasında, insanın tek başına direndiği benzersiz bir an vardır." Tansu Hoca'yla yaptığımız derslerde biz de tam o benzersiz çağı ve bir kaç yüzyıl sonrasını inceliyor, günümüze kalanları özgün dillerinden çevirip, anlam ve felsefesini anlamaya çalışıyoruz. Nili Bilkur'un güzel çevirisiyle Türkçe'ye kazandırdığı bu kitap da böylece bir parçası oldu dersimizin.

Lisans eğitimim döneminde Gore Vidal'in "Yaradılış" romanını tavsiye etmişti Tansu Hoca, zevkle okumuştuk, Umberto Eco'nun "Gülün Adı" ve "Foucault Sarkacı"nı zaten okumuştum, şimdi de Yourcenar'la bu yazın tarzının en iyi örneklerini Türkçe okumuş oluyorum.

Kitabın birinci şahısla yazılmış olması her aracıyı, yazarın kendisi bile olsa, herhangi bir aracıyı ortadan kaldırıyor. Çalışmalarımız güzel bir bütünlük içinde; bir yanda Marcus Aurelius kendine öğütler veriyor, "tinsel alıştırmalar" yapıyor, bir yanda Epiktetos karşısına oturtmuş bizi, samimi bir dille elimizde olan nelerdir, neler gücümüz dahilinde değildir, ağır ağır anlatıyor, Josephus diğer yanda soyunun eskiliğini içtenliğinin ve güzel Yunanca'sının tüm hatalarını örteceğine güvenerek hararetle kaleme alıyor, onun karşısında da Epaphroditos'u var. Candan Hoca'yla yaptığımız derslerde de Lukianos almış Hermotimos'u karşısına talı tatlı çekişip duruyorlar.

Kitapta ilerledikçe izlenimlerimi ve derslerde konuştuklarımızı paylaşacağım yine.

Hiç yorum yok: