Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Latin ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, yüksek lisans eğitimimi Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde devam ettirmeye karar verdim.
İ. S. 1 yy.’ın önde gelen Kudüslü tarihçisi Flavius Josephus, tez konumdu, verdiği 4 eserden biri olan, kendi hayatını anlattığı Josephus’un Hayatı (Iosepou Bios) adlı kitabının ilk satırlarında ilginç bir bilgi veriyordu Josephus bize.
“Yaklaşık 16 yaşındayken, ulusumuzun bölünmüş olduğu mezheplerle ilgili kişisel deneyim kazanmaya karar verdim. Sık sık bahsettiğim gibi bunlar üç tanedir. İlki Farisiler, ikinci Sadduciler, üçüncüsü ise Eseniler. Tam bir incelemeden sonra, en iyisini seçme konumunda olmalıyım diye düşündüm. Bu yüzden zor bir eğitime ve zahmetli egzersizlere kendimi verdim ve üç imtihandan geçtim. Ancak bu şekilde kazandığım deneyimden de memnun kalmadığım için, yabanda yaşayan, sadece ağaçlardan sağladığı giysiler giyen, yabani bitkilerle beslenen, gece gündüz arınmak için soğuk suyla yıkanan Bannus adındaki birinden haberdar olmam üzerine, onun merbut çırağı haline geldim. Onunla 3 yıl yaşadım ve amacımı gerçekleştirmiş olarak şehre geri döndüm. Bu noktada 19 yaşında, hayatımı Farisiler’in kurallarına göre yönetmeye başladım. Bu Farisi mezhebi Yunanlıların Stoacı okul dedikleri şeye benzeyen bir mezhepti.”
Doç. Dr. Tansu Açık hocamın da yönlendirmesiyle, çalışmalarımı Stoacılık konusuna, özellikle de geç Stoacılık temsilcisi Epiktetos’a çevirdim. Konuyla ilgili yabancı kaynaklar son derece zengindi, Türkçe kaynaklara gelince felsefe sözlükleri ve ansiklopedilerde genel tanımlar ve doğum ölüm yılı bilgisinden öteye geçmeyen bilgilerle yetinmek zorundaydı araştırmacı. Epiktetos’un ise tek bir çevirisi bulunuyordu piyasada, İnkilap Kitabevi’nden baskı tarihini bilmemekle beraber 7. baskısı yapılmış , Burhan Toprak’ın çevirisiyle Türk okuyucusuna sunulmuş, 146 sayfalık “Düşünceler ve Sohbetler”. Kitapta çevirmenle ilgili herhangi bir bilgi verilmiyordu, Meydan Larousse’un 12. cildinde verilen bilgi ise şöyleydi:
“Türk yazarı. (Demirci 1906 – İstanbul 1967) İzmir Erkek lisesini (1924), Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1929). Güzel Sanatlar Akademisi sanat tarihi profesörlüğünde bulundu. Eserleri : Yunus Emre Divanı (1933), Epiktetos’dan Düşünceler ve Sohbetler (1937), Ballar Balını Buldum (1940), Sanat Şaheserleri (1940, 3 cilt).”
İlk yayımı 1937 olan bu kitap üzerine şüphesiz daha birçok çalışma yapılmalı, tartışmalar ve katkılarla konu genişletilmeliydi, böyle bir çaba olduğuna dair hiçbir bilgi bulamıyoruz araştırma yapınca. Gözüme çarpan birkaç eksiği bu yazıda paylaşmak istiyorum.
I. Burhan Toprak kitabın önsözünde Epiktetos hakkında genel bir bilgi veriyor, daha ilk satırlarda da şöyle diyor: “Epiktetos bir ad değildir; bu sözcük; satın alınmış adam, köle, uşak demekti.” Bu bilginin doğruluğu şüpheli, şöyle ki Epiktetos epi-ktaomai fiilinden türemiş bir sıfat (epiktetos, on). Epi – ktaomai elde etmek, kazanmak anlamına geliyor, sıfat da kazanılmış, elde edilmiş, yeni edinilmiş anlamında. Sıfata Burhan Toprak’ın verdiği “köle, uşak” anlamı ise belki yorumla çıkarılabilir ancak sözlük böylesi bir anlam vermiyor.
II. Burhan Toprak devam ediyor; “İmparatorun salıverdiği bir köle olan Epaphroditos adında kaba, aptal ve acıma bilmez bir adama verildi ya da satıldı.” Bu bilgi eksik, şöyle ki Epiktetos üzerine yapılan araştırmalarda efendisinin kişiliği üzerine tartışmalar var. Wikipedia.org’da verilen şu bilgi ilginç: “Epiktetos gençliğini Nero tarafından azat edilmiş oldukça zengin Epaphroditus’un kölesi olarak Roma’da geçirdi. Köle olarak bile Epiktetos zamanını oldukça verimli kullandı, Musonius Rufus’un gözetiminde Stoacı felsefeyle uğraştı. Sonunda azat edildi ve Roma’da sağlık sorunlarıyla nispeten zor bir hayat sürdürdü. Her ne kadar sebebi konusunda fikir ayrılıkları olsa da, sakat kaldığı biliniyor. Kimi kayıtlar efendisi Epaphroditus’un zulmünün bir sonucu olarak sakat kaldığını söylerken, kimi başka kayıtlar Epaphroditus’un Epiktetos’un çalışmalarını şevkle destekleyen ideal bir efendi olduğunu belirtiyor.”
III.Bir diğer nokta; Epiktetos’un sakat olduğu biliniyor, ancak sorununun bacağı mı yoksa kolu mu olduğu belli değil. Burhan Toprak ise “Epiktetos topaldı” diyerek, kesin bir yargıda bulunuyor. Marcus Aurelius’un Düşünceler’ini çeviren Şadan Karadeniz önsözünde Epiktetos’un kolunun sakat olduğunu anlatıyor.
IV. “Son Stoisyenlerden biri olan Musonius Rufus…” diyor Burhan Toprak, bugün Stoisyen yerine Stoacı demeyi tercih ediyoruz.
V. Stoacıları sıralarken isim ve yer adlarını verme konusunda ciddi sıkıntılar var, şöyle ki Citium’lu Zenon : Kitionlu Zenon olmalı ya da Larnakalı Zenon.
Chrysippe Khrysippos olmalı
Cato: hangi Cato? Yaşlı Cato yani Marcus Porcius Cato İ. Ö. 234–149 mu yoksa Utikalı Genç Cato mu? Genç Cato’dan bahsettiğini okuyucuya daha net söylemeliydi.
Ayrıca yer adlarından sonra apastrofla -lı -li ekini eklemek dilbilgisel bir hata. Buna önsöz içinde sürekli rastlıyoruz. Phrygia’lı sayfa 7, Citium’lu Zenon sayfa 6 vs.
VI. Bilgi eksikliklerine devam edelim :
Epiktetos evlenmeyi gerekli bulur ve filozoflara bile öldükten sonra kendi yerlerine iyi bir insan bırakabilmeleri için evlenmeyi öğütlerdi ama kendisi hiç evlenmedi. Bunun için sıkıntılı izbesinde insanca bir davranışla köşesinden çıkacağı güne kadar yapayalnız yaşadı. Dostlarından biri dünyaya gelen çocuğunu besleyecek yeteneği olmadığını kendisine anlatınca, Epiktetos çocuğu aldı, izbesine götürdü ve emzirmek için ona bir analık buldu.
Stoacıların ya da Epiktetos’un evlenmeyi gerekli bulduklarına dair bir bilgiye okumalarım boyunca rastlamadım, aksine wikipedia.org’da şöyle deniliyor: Stoacı yaşam biçimine uygun olarak öğretim ve entelektüel arayış içinde son derece sade bir hayat sürdü. Hayatının son demlerinde aksi halde ölüme terk edilecek bir çocuğun büyütülmesine yardımcı olmak için bir kez evlendiği iddia edilir, başkaları ise hiç evlenmediğini ve çocuk sahibi olmadığını söylerler.
Demonax filozoflardan birinin kızıyla evlenip evlenemeyeceğini sorarak Epiktetos’un evlenmeme öğüdünü alaycı bir tarzda tekdir eder. ???????
VII. İsa’nın doksanıncı yılında Domitianus bütün filozofları İtalya’dan kovan bir bildiri çıkarınca, Epiktetos Yunanistan’da Nikbolu kasabasına çekilerek bir okul açtı. (Nikbolu Nikeapolis’i karşılıyor, belki parantez içinde bu isim verilmeli, böylece Bulgaristan’daki Niğbolu’yla karıştırılmasının önüne geçilir.)
VIII. Orada belki Adrianus zamanına kadar –hiçbir şey yazmadan- felsefesini yaydı. Adrianus değil, Hadrianus yazılmalıydı.
IX. Öğrencilerinden biri İzmitli Adrianus titizlikle konuşmalarını topladı. Öğrencinin adı Adrianus değil, Arrianus’dur, Türkçe’ye de çevrilmiş Alexandri Anabasis’in yazarı, Epiktetos’un ve Stoacı okulun parlak öğrencilerinden biriydi, ayrıca topladığı konuşmaların başında arkadaşı Loukius Gellius’a bir mektubu vardır ki, Burhan Toprak çevirisinde bu yer almıyor, eseri yazmadaki amacını açıklıkla belirtir, bu mektubun olmayışı eseri eksik bırakıyor.
X. Önsözde son satırda, “ben köle, sakat, fakirlik ve yoksullukta başka bir İros (*) olan, bununla birlikte, Allah’ın sevgilisi bulunan Epiktetos’um.” Yıldızın izini kitap boyunca sürüyor ancak bir yere ulaşamıyoruz. Yıldızın, İros’un açıklaması yok. (dilenci)
Theos sözcüğünü Allah olarak çevirmek ne kadar doğru? Tanrı denmesi gerekir.
XI. Bilindiği kadarıyla, Epiktetos hiçbir şey yazmadı. Çalışmalarından kalan her şey Anabasis Alexandri’nin yazarı, öğrencisi Arrianus tarafından yazıya döküldü. Temel eseri, orjinali 8 kitaptan oluşan konuşmaların muhafaza edilmiş 4 cildidir. Arrianus ayrıca Enkhridion ya da el kitabı olarak başlıklandırılan bir özet de derlemiştir. Arrianus Konuşmalar’ın önsözünde Lucius Gellius’a hitabında şöyle der:
“Ondan ne duyduysam, onun düşünce biçimini ve konuşmasındaki içtenliği kendim ilerde kullanmak üzere elimden geldiği kadar ve onun bir anı olarak muhafaza edilmesine çalışarak kelimesi kelimesine yazıya döktüm.”
Epiktetos’a ait fragmanlar, sohbetler ve bir elkitabı var, peki elimizdeki Burhan Toprak çevirisi bunlardan hangisinin çevirisi? Düşünceler 31 sayfa, Sohbetler 4 kitaptan toplam 99 sayfa. Ancak Yunanca aslına bakıldığında eserler bundan çok daha uzun. İkinci baskıda A. Dacier’in Fransızca eserinin esas alınarak kitabın çevrildiğini söylüyor Burhan Toprak, bu bilgi neden daha sonraki basımlarda yer almıyor?
Ana hatlarıyla Burhan Toprak çevirisindeki eksiklikler bu şekilde özetlenebilir. 1937 şartlarında kimi hata ve eksiklerle basılan bu çeviriye 2007’de yeniden basılırken, daha titizlikle yaklaşılması dileğiyle.
İ. S. 1 yy.’ın önde gelen Kudüslü tarihçisi Flavius Josephus, tez konumdu, verdiği 4 eserden biri olan, kendi hayatını anlattığı Josephus’un Hayatı (Iosepou Bios) adlı kitabının ilk satırlarında ilginç bir bilgi veriyordu Josephus bize.
“Yaklaşık 16 yaşındayken, ulusumuzun bölünmüş olduğu mezheplerle ilgili kişisel deneyim kazanmaya karar verdim. Sık sık bahsettiğim gibi bunlar üç tanedir. İlki Farisiler, ikinci Sadduciler, üçüncüsü ise Eseniler. Tam bir incelemeden sonra, en iyisini seçme konumunda olmalıyım diye düşündüm. Bu yüzden zor bir eğitime ve zahmetli egzersizlere kendimi verdim ve üç imtihandan geçtim. Ancak bu şekilde kazandığım deneyimden de memnun kalmadığım için, yabanda yaşayan, sadece ağaçlardan sağladığı giysiler giyen, yabani bitkilerle beslenen, gece gündüz arınmak için soğuk suyla yıkanan Bannus adındaki birinden haberdar olmam üzerine, onun merbut çırağı haline geldim. Onunla 3 yıl yaşadım ve amacımı gerçekleştirmiş olarak şehre geri döndüm. Bu noktada 19 yaşında, hayatımı Farisiler’in kurallarına göre yönetmeye başladım. Bu Farisi mezhebi Yunanlıların Stoacı okul dedikleri şeye benzeyen bir mezhepti.”
Doç. Dr. Tansu Açık hocamın da yönlendirmesiyle, çalışmalarımı Stoacılık konusuna, özellikle de geç Stoacılık temsilcisi Epiktetos’a çevirdim. Konuyla ilgili yabancı kaynaklar son derece zengindi, Türkçe kaynaklara gelince felsefe sözlükleri ve ansiklopedilerde genel tanımlar ve doğum ölüm yılı bilgisinden öteye geçmeyen bilgilerle yetinmek zorundaydı araştırmacı. Epiktetos’un ise tek bir çevirisi bulunuyordu piyasada, İnkilap Kitabevi’nden baskı tarihini bilmemekle beraber 7. baskısı yapılmış , Burhan Toprak’ın çevirisiyle Türk okuyucusuna sunulmuş, 146 sayfalık “Düşünceler ve Sohbetler”. Kitapta çevirmenle ilgili herhangi bir bilgi verilmiyordu, Meydan Larousse’un 12. cildinde verilen bilgi ise şöyleydi:
“Türk yazarı. (Demirci 1906 – İstanbul 1967) İzmir Erkek lisesini (1924), Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1929). Güzel Sanatlar Akademisi sanat tarihi profesörlüğünde bulundu. Eserleri : Yunus Emre Divanı (1933), Epiktetos’dan Düşünceler ve Sohbetler (1937), Ballar Balını Buldum (1940), Sanat Şaheserleri (1940, 3 cilt).”
İlk yayımı 1937 olan bu kitap üzerine şüphesiz daha birçok çalışma yapılmalı, tartışmalar ve katkılarla konu genişletilmeliydi, böyle bir çaba olduğuna dair hiçbir bilgi bulamıyoruz araştırma yapınca. Gözüme çarpan birkaç eksiği bu yazıda paylaşmak istiyorum.
I. Burhan Toprak kitabın önsözünde Epiktetos hakkında genel bir bilgi veriyor, daha ilk satırlarda da şöyle diyor: “Epiktetos bir ad değildir; bu sözcük; satın alınmış adam, köle, uşak demekti.” Bu bilginin doğruluğu şüpheli, şöyle ki Epiktetos epi-ktaomai fiilinden türemiş bir sıfat (epiktetos, on). Epi – ktaomai elde etmek, kazanmak anlamına geliyor, sıfat da kazanılmış, elde edilmiş, yeni edinilmiş anlamında. Sıfata Burhan Toprak’ın verdiği “köle, uşak” anlamı ise belki yorumla çıkarılabilir ancak sözlük böylesi bir anlam vermiyor.
II. Burhan Toprak devam ediyor; “İmparatorun salıverdiği bir köle olan Epaphroditos adında kaba, aptal ve acıma bilmez bir adama verildi ya da satıldı.” Bu bilgi eksik, şöyle ki Epiktetos üzerine yapılan araştırmalarda efendisinin kişiliği üzerine tartışmalar var. Wikipedia.org’da verilen şu bilgi ilginç: “Epiktetos gençliğini Nero tarafından azat edilmiş oldukça zengin Epaphroditus’un kölesi olarak Roma’da geçirdi. Köle olarak bile Epiktetos zamanını oldukça verimli kullandı, Musonius Rufus’un gözetiminde Stoacı felsefeyle uğraştı. Sonunda azat edildi ve Roma’da sağlık sorunlarıyla nispeten zor bir hayat sürdürdü. Her ne kadar sebebi konusunda fikir ayrılıkları olsa da, sakat kaldığı biliniyor. Kimi kayıtlar efendisi Epaphroditus’un zulmünün bir sonucu olarak sakat kaldığını söylerken, kimi başka kayıtlar Epaphroditus’un Epiktetos’un çalışmalarını şevkle destekleyen ideal bir efendi olduğunu belirtiyor.”
III.Bir diğer nokta; Epiktetos’un sakat olduğu biliniyor, ancak sorununun bacağı mı yoksa kolu mu olduğu belli değil. Burhan Toprak ise “Epiktetos topaldı” diyerek, kesin bir yargıda bulunuyor. Marcus Aurelius’un Düşünceler’ini çeviren Şadan Karadeniz önsözünde Epiktetos’un kolunun sakat olduğunu anlatıyor.
IV. “Son Stoisyenlerden biri olan Musonius Rufus…” diyor Burhan Toprak, bugün Stoisyen yerine Stoacı demeyi tercih ediyoruz.
V. Stoacıları sıralarken isim ve yer adlarını verme konusunda ciddi sıkıntılar var, şöyle ki Citium’lu Zenon : Kitionlu Zenon olmalı ya da Larnakalı Zenon.
Chrysippe Khrysippos olmalı
Cato: hangi Cato? Yaşlı Cato yani Marcus Porcius Cato İ. Ö. 234–149 mu yoksa Utikalı Genç Cato mu? Genç Cato’dan bahsettiğini okuyucuya daha net söylemeliydi.
Ayrıca yer adlarından sonra apastrofla -lı -li ekini eklemek dilbilgisel bir hata. Buna önsöz içinde sürekli rastlıyoruz. Phrygia’lı sayfa 7, Citium’lu Zenon sayfa 6 vs.
VI. Bilgi eksikliklerine devam edelim :
Epiktetos evlenmeyi gerekli bulur ve filozoflara bile öldükten sonra kendi yerlerine iyi bir insan bırakabilmeleri için evlenmeyi öğütlerdi ama kendisi hiç evlenmedi. Bunun için sıkıntılı izbesinde insanca bir davranışla köşesinden çıkacağı güne kadar yapayalnız yaşadı. Dostlarından biri dünyaya gelen çocuğunu besleyecek yeteneği olmadığını kendisine anlatınca, Epiktetos çocuğu aldı, izbesine götürdü ve emzirmek için ona bir analık buldu.
Stoacıların ya da Epiktetos’un evlenmeyi gerekli bulduklarına dair bir bilgiye okumalarım boyunca rastlamadım, aksine wikipedia.org’da şöyle deniliyor: Stoacı yaşam biçimine uygun olarak öğretim ve entelektüel arayış içinde son derece sade bir hayat sürdü. Hayatının son demlerinde aksi halde ölüme terk edilecek bir çocuğun büyütülmesine yardımcı olmak için bir kez evlendiği iddia edilir, başkaları ise hiç evlenmediğini ve çocuk sahibi olmadığını söylerler.
Demonax filozoflardan birinin kızıyla evlenip evlenemeyeceğini sorarak Epiktetos’un evlenmeme öğüdünü alaycı bir tarzda tekdir eder. ???????
VII. İsa’nın doksanıncı yılında Domitianus bütün filozofları İtalya’dan kovan bir bildiri çıkarınca, Epiktetos Yunanistan’da Nikbolu kasabasına çekilerek bir okul açtı. (Nikbolu Nikeapolis’i karşılıyor, belki parantez içinde bu isim verilmeli, böylece Bulgaristan’daki Niğbolu’yla karıştırılmasının önüne geçilir.)
VIII. Orada belki Adrianus zamanına kadar –hiçbir şey yazmadan- felsefesini yaydı. Adrianus değil, Hadrianus yazılmalıydı.
IX. Öğrencilerinden biri İzmitli Adrianus titizlikle konuşmalarını topladı. Öğrencinin adı Adrianus değil, Arrianus’dur, Türkçe’ye de çevrilmiş Alexandri Anabasis’in yazarı, Epiktetos’un ve Stoacı okulun parlak öğrencilerinden biriydi, ayrıca topladığı konuşmaların başında arkadaşı Loukius Gellius’a bir mektubu vardır ki, Burhan Toprak çevirisinde bu yer almıyor, eseri yazmadaki amacını açıklıkla belirtir, bu mektubun olmayışı eseri eksik bırakıyor.
X. Önsözde son satırda, “ben köle, sakat, fakirlik ve yoksullukta başka bir İros (*) olan, bununla birlikte, Allah’ın sevgilisi bulunan Epiktetos’um.” Yıldızın izini kitap boyunca sürüyor ancak bir yere ulaşamıyoruz. Yıldızın, İros’un açıklaması yok. (dilenci)
Theos sözcüğünü Allah olarak çevirmek ne kadar doğru? Tanrı denmesi gerekir.
XI. Bilindiği kadarıyla, Epiktetos hiçbir şey yazmadı. Çalışmalarından kalan her şey Anabasis Alexandri’nin yazarı, öğrencisi Arrianus tarafından yazıya döküldü. Temel eseri, orjinali 8 kitaptan oluşan konuşmaların muhafaza edilmiş 4 cildidir. Arrianus ayrıca Enkhridion ya da el kitabı olarak başlıklandırılan bir özet de derlemiştir. Arrianus Konuşmalar’ın önsözünde Lucius Gellius’a hitabında şöyle der:
“Ondan ne duyduysam, onun düşünce biçimini ve konuşmasındaki içtenliği kendim ilerde kullanmak üzere elimden geldiği kadar ve onun bir anı olarak muhafaza edilmesine çalışarak kelimesi kelimesine yazıya döktüm.”
Epiktetos’a ait fragmanlar, sohbetler ve bir elkitabı var, peki elimizdeki Burhan Toprak çevirisi bunlardan hangisinin çevirisi? Düşünceler 31 sayfa, Sohbetler 4 kitaptan toplam 99 sayfa. Ancak Yunanca aslına bakıldığında eserler bundan çok daha uzun. İkinci baskıda A. Dacier’in Fransızca eserinin esas alınarak kitabın çevrildiğini söylüyor Burhan Toprak, bu bilgi neden daha sonraki basımlarda yer almıyor?
Ana hatlarıyla Burhan Toprak çevirisindeki eksiklikler bu şekilde özetlenebilir. 1937 şartlarında kimi hata ve eksiklerle basılan bu çeviriye 2007’de yeniden basılırken, daha titizlikle yaklaşılması dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder