Eva Groepler, Almanya'nın Frankfurt kentinde yaşayan bir araştırmacı. Ailesi Hitler döneminde Musevilere yönelik zulümden kaçarak Fransa'ya yerleşmiş, Gropler'in çocukluk ve gençliği de burada geçmiş. Üniversite yıllarında Almanya'ya yerleşmiş, Rowolt Yayınları için Sartre ve Beauvior'ın yapıtlarını Almanca'ya çeviriyor.
Bahsedeceğim kitabını ilk önce Hamburg'da yayınlanan Analysen und Kritik adlı dergi için dizi olarak hazırlamış, Belge Yayınları için de bu çalışmasını genişleterek kitap haline getirmiş. Kitabın tam adı "Anti-Semitizm, Antik Çağdan Günümüze Yahudi Düşmanlığı Tarihi", Süheyla Kaya çevirisiyle Eylül 1999'da yapılan ilk baskısını henüz bitirdim. Belge Yayınları'nın Marenostrum Dizisi'nin bir parçası olan kitap, Jean Paul Sartre'dan bir alıntı ile başlıyor:
"Yahudi sorununun çözümünü devrime bırakmak, doğrusu biraz kaytarmacılık olur! Sorun hepimizi ilgilendiriyor. Yahudilerle omuz omuzayız, çünkü anti-semitizm giderek, aşırı milliyetçiliğe, nazizme varır. Biz, İsrailoğullarının kişiliğine saygı göstermezsek, bizimkine kim gösterir?...
Karatenli yazar Richard Wright, şöyle dedi: “Amerika Birleşik Eyaletlerinde bir ‘Karatenli Sorunu’ değil, bir ‘Aktenli sorunu’ var.” Bizimse şöyle dememiz mümkün: Anti-semitizm bir Yahudi meselesi değil, bizim kendi meselemizdir.
Anti-semitizme karşı ilk derneği kurmak, Yahudiye değil, bize düşer. Yahudiler bütün haklarına kavuşmadıkça, hiç bir Fransız gerçek anlamda özgür olamaz! Fransa’da ve tüm dünyada, bir Yahudi, yaşamı konusunda endişe duyduğu sürece, hiç bir Fransız da kendisini güven altında sayamaz!"
1946'da söylediği bu sözlere tümüyle katılıyor, bunca cadı avcısının, 'onomastik' bilimine sırtını dayayıp akıl almaz sonuçlar çıkaran 'küçük ama mide bulandırıcı'lar ve tilmizlerinin cirit attığı bir ortamda, yazıyla çiziyle uğraşan her aydının, her entelektüelin, her münevverin ya da kendini nasıl konumlandırıyorsa öyle olan herkesin en azından bu can alıcı konuda ortak bir paydada buluşmasını diliyorum.
Dilekler, temenniler bir noktaya kadar şüphesiz, ancakJosephus'un dediği gibi "Ahmakların foyalarını sözlerle değil gerçek olaylarla meydana çıkarmalı." Eva Groepler işte o gerçek olayları, tarihsel bir sıralamayla okuyucuya hatırlatıyor, Antik Çağ'dan Haçlı Seferleri'ne, Orta Çağ'dan Reformasyon ve Aydınlanma Çağı'na Yahudi'ye ve Yahudi sorununa bakışı değerli kaynak kitaplara göndermeler yaparak sıralıyor. Auschwitz ölüm kampı için ayırdığı özel bölümde de kampın kuruluş süreci, Alman sanayisinin bu kıyımdaki katkısı, tıbbi deneyler ve kampın kurtuluşuyla ilgili ayrıntılı bilgiler var.
Antik Çağ'daki Yahudi karşıtlığı ile ilgili bölüm, kitabın genelindeki en kısa bölüm, bunda eldeki kaynakların azlığı ve yazarın kişisel görüşlerindense nesnel bilgiler vermeyi tercih edişinin etkisi var. Yine de Josephus'da da geçen Yahudiler'e atılan iftiralar hakkında önemli bilgiler veriyor yazar, hatta ilk kez bu kitaptan "kutsanmış ekmeğe hakaret" iftirasını öğrendim. Yine Yahudi damgasının kökenlerine de bu kitapta rastladım, paylaşmak isterim:
"Papa III. Innocent, yazılarında Yahudileri gizlice Hristiyanları öldürmekle suçlamaktan hiç çekinmiyordu. Onun tarafında 1215'de toplanan Dördüncü Lateran Konseyi'nde, tüm dünyadan yaklaşık 500 üst düzey din adamı Hıristiyanlar'dan ayırmak için göze çarpacak bir işaretle Yahudileri damgalamaya karar verdi. Bu karar Hıristiyan ülkelerde Yahudilerin (yalnızca onların da değil) taşımak zorunda kaldıkları utanç damgasının ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Aşağılayıcı işaret, ülkeden ülkeye değişiyordu. Fransa, İtalya ve İspanya'da Yahudiler'in işareti giysileri üzerindeki yuvarlak bir lekeydi; Almanya ve Polonya'da ise komik bir şapka giymeleri gerekiyordu. Bu cezanın sonuçlarının ortaya çıkması pek uzun sürmedi. 14. yüzyıldan başlayarak Hıristiyan, hatta Yahudi sanatçılar bile Yahudileri bu işaretle yansıtmaya başladılar." (sayfa 16)
Groepler kitaba bir de Kilise hukuku ile Nazi önlemlerini karşılaştıran tablo koymuş, sözcükler farklı, tarihler farklı ancak amaçlar aynı. Bir kaç örnek: Kilise Hukuku Hıristiyanlarla Yahudiler arasonda evlilik ve cinsel ilişki yasağını koyuyor 306'da (Elvira Kilisesi), 15 Eylül 1935'de de Alman soyu ve onurunu koruma yasası çıkıyor. Yine Yahudilerle Hıristiyanların birlikte yemek yemesi yasağı 306'da konuyor, Nazi Dönemi Almanya'sında da Ulaştırma Bakanlığı'ndan İçişleri Bakanlığı'na şöyle bir mektup gidiyor: "Yahudilerin yemekli vagondan yararlanmaları yasaklanmalıdır."
Kitabın arka kapağında anti-semitizmin ülkemizde en az hesaplaşılmış konulardan biri olduğu söyleniyor, bu fikre katılmıyorum, aksine yüzyıllar boyunca huzur içerisinde birlikte yaşamışız bu topraklarda, farklı siyasal düşünce ve inanıştaki kimselerin Siyonizm'e karşı olmak kaygısıyla ve bunun pahasına günümüzde anti-semit bir tavrın içine düştükleri söylenebilir olsa olsa. Eva Groepler'in bu çalışmasını tüm araştırmacılara ve Yahudi karşıtlığının tarihsel kökenlerine bir giriş yapmak isteyen meraklılara tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder